Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

28 Şubat 15 Temmuz ve 16 Nisan

923 Sonrası dönem ülkemizde  darbelerle, tek parti diktatörlüğüyle, ekonomik krizlerle ve ideolojik çatışmalarla dolu olmasıyla bilinmektedir. Ülkemiz  geçen yüz yıl boyunca hep darbelerin gölgesinde yaşamaya mahkum edildi. Aslında  Birinci Meclis’in tasfiyesi, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden söz edilse de, ülkemizde maalesef  hiç bitmeyen bir darbe mekaniğinin işbaşında olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye, yirminci yüzyılı  yıkıcı bir darbe süreciyle tamamladı. Bundan yirmi yıl önce 28 Şubat Post-modern darbe süreci denilen  ilk defa çok boyutlu , çok faktörlü ve çok aktörlü tarzda bir darbe tezgahlandı ve Erbakan liderliğindeki demokratik hükümet alaşağı edildi.28 Şubatın çok boyutlu, çok aktörlü ve çok faktörlü yapısından dolayı bu darbeye Post-modern darbe adı verildi. 28 Şubatta silahlı ve silahsız kuvvetler birlikte işbirliği yaparak, bütün ülkenin sosyal yapısını darmadağın eden uygulamalarda bulundular.

28 Şubat, toplumumuzun hafızasında  hala buz gibi rüzgarlar estirmektedir. Toplum, o  dönemde yaşanılanları hiçbir şekilde unutmamıştır. 28 Şubat, toplumsal hafızamızda ve ülkemiz tarihinde bir takvim yaprağı olarak değil, hukuksuzluk ve zulümle özdeşleştirilen bir sürecin adı olarak anılmaktadır.

28 Şubat denilen hukuksuzluk ve zulüm sürecinin mağdurları toplumumuzun dindar denilen kesimleri olmuştur. Bütün dindarlara potansiyel mürteci terörist muamelesi yapılmış,  çalışma, sağlık ve eğitim dahil birçok temel insani hak ve özgürlükleri gasp edilmiştir. Dinin, dindarlığın ve toplumun devlete hükmeden vesayet güçleri tarafından öcüleştirilmesinin ve ötekileştirilmesinin faturası çok ağır olmuştur. Darbecilerin iddia ettiği gibi 28 Şubat bin yıl sürmemiş, ancak 28 Şubatın yıkımı yıllardır devam etmektedir.

28 Şubat darbe döneminde sadece İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları kapatılmadı veya  Yeşil Sermaye denilen Anadolu sermayesi etkisizleştirilmedi. Aslında 28 Şubat darbe zihniyeti, kendisini en iyi Medine Bircan  faciasında ortaya koymaktadır. 28 Şubat döneminde tedavi olmak için başvurduğu hastaneye başörtülü olduğu gerekçesiyle tedavi edilmeyen Medine Bircan, hayatını kaybetmişti. 28 Şubat, başörtüsünden dolayı, dindar oluşundan dolayı insanı ölüme bırakan, eğitim hakkından yoksun bırakan korkunç bir dönemdir.

28 Şubat, kendisini bu ülkenin esas sahibi gören ve toplumun geniş kesimlerini  ordu gücünü kullanmak yoluyla bastırmaya çalışan darbeci bir zihniyetin ve gücün, ülkeyi işgal etmesi sürecidir. Beşli Çete denilen odakların ülkemizi darbecilerle beraber yağmalaması, unutulmuş değildir. Yıllarca askeri ve bürokratik güçler tarafından   çevreye mahkum edilmiş, hiçbir şekilde yönetimde söz ve karar sahibi olmalarına imkan tanınmamış toplumsal kesimlerin, Refah Partisi  çatısı altında ilk önce yerelde, daha sonra merkezde iktidar olması, hiçbir şekilde hazmedilmemiştir. Bürokratik ve askeri güç odakları, Türkiye’yi  Ankara ve İstanbul’da yerleşen medya, iş dünyası ve dış diplomatik merkezlerle işbirliği yaparak ülkeye ağır bir müdahalede bulundular. 28 Şubat süreci, ülkede otoriter ve totaliter nitelikte militarizme dayalı  oligarşik bir idare kurmak için yapılan bir müdahaledir. Türkiye, bugün bile  devletin ve toplumun derinliklerinde kurulan oligarşik idarenin  kalıntılarından ve kirlerinden arınmaya çalışmaktadır.

28 Şubat oligarşik rejiminin en önemli güçlerinden ve meyvelerinden birisi FETÖİST yapıdır. FETÖ  çete başı, 28 Şubatta   demokratik hükümetin başbakanı merhum Erbakan’a, çekip gitmesi konusunda bir muhtıra vermiştir. FETÖİST yapı, 28 Şubat sürecinde özellikle palazlandırılan ve güçlendirilen bir çetedir. FETÖ çetesinin, altmışlı yıllardan itibaren şu yada bu şekilde yapılan darbelerin bir parçası olduğunu unutmamak lazımdır. FETÖ, 28 Şubatın  birçok aktöründen sadece biriydi. FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminin ise tek büyük aktörüdür. 28 Şubat ve 15 Temmuzu birbirinden ayrı okumak, hem 28 Şubatı, hem 15 Temmuzu  anlamamak dememektir.

Oligarşik rejim, kayıt dışı devlet dediğimiz korsan bir yapı ortaya çıkarmıştır. Batı Çalışma Grubu ve FETÖ çetesi  kayıt dışı devlet  içinde ortaya çıkan, iktidara sahip olmaya çalışan korsan yapılardır. Oligarşik kayıt dışı devlet düzeni, yargıyı, orduyu,  üniversiteleri, iş dünyasını ve siyaseti kirletmiş, çürütmüş ve yozlaştırmıştır.

Ülkemize karşı terör ve darbeler  birlikte kullanılmaktadır. Kayıt dışı devlet düzeninin devamı için FETÖ tarzı korsan yapılar icat edilmektedir. Referanduma sunulan anayasa değişikliği, oligarşik  kurumların egemenlik alanını ortadan kaldırıp yürütmeyi tek çatı altında toplamayı amaçlamaktadır. Başka bir ifade ile  yeni anayasa değişikliği, kayıt dışı devleti, milletin  denetiminde kayıt altına almayı amaçlamaktadır. 16 Nisan referandumu, kayıt dışı devlet yapısının içindeki  korsan unsurlarıyla beraber tasfiyesi için çok iyi bir imkan sunmaktadır. Ülkemizde demokrasinin, barışın, hukukun ve refahın önünü açacak temel değişim, kayıt dışı devletin  tasfiye edilerek güçlü bir idari yapının kurulmasıdır. 28 Şubat ve 15 Temmuz tecrübeleri, kayıt dışı devletin ve idarenin tasfiyesini çok acil bir ihtiyaç haline getirmiştir.

Prof.Dr Bilal Sambur/Milat Gazetesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

HABER VE İHBARLARINIZI BİZE GÖNDERİN
Her türlü görüş, bilgi veya haber paylaşımınız için WhatsApp’tan yazabilirsiniz.
Not: Kişisel bilgileriniz (telefon, isim vb.) gizli tutulur. Lütfen aramayınız — sadece mesaj atınız.
WhatsApp: 0531 674 25 06

923 Sonrası dönem ülkemizde  darbelerle, tek parti diktatörlüğüyle, ekonomik krizlerle ve ideolojik çatışmalarla dolu olmasıyla bilinmektedir. Ülkemiz  geçen yüz yıl boyunca hep darbelerin gölgesinde yaşamaya mahkum edildi. Aslında  Birinci Meclis’in tasfiyesi, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden söz edilse de, ülkemizde maalesef  hiç bitmeyen bir darbe mekaniğinin işbaşında olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye, yirminci yüzyılı  yıkıcı bir darbe süreciyle tamamladı. Bundan yirmi yıl önce 28 Şubat Post-modern darbe süreci denilen  ilk defa çok boyutlu , çok faktörlü ve çok aktörlü tarzda bir darbe tezgahlandı ve Erbakan liderliğindeki demokratik hükümet alaşağı edildi.28 Şubatın çok boyutlu, çok aktörlü ve çok faktörlü yapısından dolayı bu darbeye Post-modern darbe adı verildi. 28 Şubatta silahlı ve silahsız kuvvetler birlikte işbirliği yaparak, bütün ülkenin sosyal yapısını darmadağın eden uygulamalarda bulundular.

28 Şubat, toplumumuzun hafızasında  hala buz gibi rüzgarlar estirmektedir. Toplum, o  dönemde yaşanılanları hiçbir şekilde unutmamıştır. 28 Şubat, toplumsal hafızamızda ve ülkemiz tarihinde bir takvim yaprağı olarak değil, hukuksuzluk ve zulümle özdeşleştirilen bir sürecin adı olarak anılmaktadır.

28 Şubat denilen hukuksuzluk ve zulüm sürecinin mağdurları toplumumuzun dindar denilen kesimleri olmuştur. Bütün dindarlara potansiyel mürteci terörist muamelesi yapılmış,  çalışma, sağlık ve eğitim dahil birçok temel insani hak ve özgürlükleri gasp edilmiştir. Dinin, dindarlığın ve toplumun devlete hükmeden vesayet güçleri tarafından öcüleştirilmesinin ve ötekileştirilmesinin faturası çok ağır olmuştur. Darbecilerin iddia ettiği gibi 28 Şubat bin yıl sürmemiş, ancak 28 Şubatın yıkımı yıllardır devam etmektedir.

28 Şubat darbe döneminde sadece İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları kapatılmadı veya  Yeşil Sermaye denilen Anadolu sermayesi etkisizleştirilmedi. Aslında 28 Şubat darbe zihniyeti, kendisini en iyi Medine Bircan  faciasında ortaya koymaktadır. 28 Şubat döneminde tedavi olmak için başvurduğu hastaneye başörtülü olduğu gerekçesiyle tedavi edilmeyen Medine Bircan, hayatını kaybetmişti. 28 Şubat, başörtüsünden dolayı, dindar oluşundan dolayı insanı ölüme bırakan, eğitim hakkından yoksun bırakan korkunç bir dönemdir.

28 Şubat, kendisini bu ülkenin esas sahibi gören ve toplumun geniş kesimlerini  ordu gücünü kullanmak yoluyla bastırmaya çalışan darbeci bir zihniyetin ve gücün, ülkeyi işgal etmesi sürecidir. Beşli Çete denilen odakların ülkemizi darbecilerle beraber yağmalaması, unutulmuş değildir. Yıllarca askeri ve bürokratik güçler tarafından   çevreye mahkum edilmiş, hiçbir şekilde yönetimde söz ve karar sahibi olmalarına imkan tanınmamış toplumsal kesimlerin, Refah Partisi  çatısı altında ilk önce yerelde, daha sonra merkezde iktidar olması, hiçbir şekilde hazmedilmemiştir. Bürokratik ve askeri güç odakları, Türkiye’yi  Ankara ve İstanbul’da yerleşen medya, iş dünyası ve dış diplomatik merkezlerle işbirliği yaparak ülkeye ağır bir müdahalede bulundular. 28 Şubat süreci, ülkede otoriter ve totaliter nitelikte militarizme dayalı  oligarşik bir idare kurmak için yapılan bir müdahaledir. Türkiye, bugün bile  devletin ve toplumun derinliklerinde kurulan oligarşik idarenin  kalıntılarından ve kirlerinden arınmaya çalışmaktadır.

28 Şubat oligarşik rejiminin en önemli güçlerinden ve meyvelerinden birisi FETÖİST yapıdır. FETÖ  çete başı, 28 Şubatta   demokratik hükümetin başbakanı merhum Erbakan’a, çekip gitmesi konusunda bir muhtıra vermiştir. FETÖİST yapı, 28 Şubat sürecinde özellikle palazlandırılan ve güçlendirilen bir çetedir. FETÖ çetesinin, altmışlı yıllardan itibaren şu yada bu şekilde yapılan darbelerin bir parçası olduğunu unutmamak lazımdır. FETÖ, 28 Şubatın  birçok aktöründen sadece biriydi. FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminin ise tek büyük aktörüdür. 28 Şubat ve 15 Temmuzu birbirinden ayrı okumak, hem 28 Şubatı, hem 15 Temmuzu  anlamamak dememektir.

Oligarşik rejim, kayıt dışı devlet dediğimiz korsan bir yapı ortaya çıkarmıştır. Batı Çalışma Grubu ve FETÖ çetesi  kayıt dışı devlet  içinde ortaya çıkan, iktidara sahip olmaya çalışan korsan yapılardır. Oligarşik kayıt dışı devlet düzeni, yargıyı, orduyu,  üniversiteleri, iş dünyasını ve siyaseti kirletmiş, çürütmüş ve yozlaştırmıştır.

Ülkemize karşı terör ve darbeler  birlikte kullanılmaktadır. Kayıt dışı devlet düzeninin devamı için FETÖ tarzı korsan yapılar icat edilmektedir. Referanduma sunulan anayasa değişikliği, oligarşik  kurumların egemenlik alanını ortadan kaldırıp yürütmeyi tek çatı altında toplamayı amaçlamaktadır. Başka bir ifade ile  yeni anayasa değişikliği, kayıt dışı devleti, milletin  denetiminde kayıt altına almayı amaçlamaktadır. 16 Nisan referandumu, kayıt dışı devlet yapısının içindeki  korsan unsurlarıyla beraber tasfiyesi için çok iyi bir imkan sunmaktadır. Ülkemizde demokrasinin, barışın, hukukun ve refahın önünü açacak temel değişim, kayıt dışı devletin  tasfiye edilerek güçlü bir idari yapının kurulmasıdır. 28 Şubat ve 15 Temmuz tecrübeleri, kayıt dışı devletin ve idarenin tasfiyesini çok acil bir ihtiyaç haline getirmiştir.

Prof.Dr Bilal Sambur/Milat Gazetesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

HABER VE İHBARLARINIZI BİZE GÖNDERİN
Her türlü görüş, bilgi veya haber paylaşımınız için WhatsApp’tan yazabilirsiniz.
Not: Kişisel bilgileriniz (telefon, isim vb.) gizli tutulur. Lütfen aramayınız — sadece mesaj atınız.
WhatsApp: 0531 674 25 06
Başa dön tuşu